Nergisî
Le’îmân-ı hısset-şi‘âr-ı tüccârdan bir denî-i küştenî ki kef-dest-i nukre-şümârı cem‘-i dirhem ü dînârdan bir lahza âsûde olmayup tamâmî-i ömrinde bir kalb-i münkesire cebîre-bend-i nevâziş olmak zahmetini irtikâb itmeyüp ne mezra‘a-i hayrâta gendüm-dâne-i atâ ilkâ itmiş ve ne sayd-ı murgan-ı mesûbât içün zîr-i dâm-ı hîle-i şer’iyyeye dâne-pâş-ı hasenât u habbe-nisâr-ı sadaka vü zekât olmış idi. Nâşitâyân-ı tehî-dest-i gürisne-çeşmün havâsıl-ı emellerin vâye-gîr-i ağdiye-i sılât-ı müstetbi’u’l-berekât itmek degül fart-ı buhlı kendi mi’de-i tama‘-perverin dahı bedel-i mâ-yetehallel ile zıyâfete müsâ‘id olmayup tenâvül-i kemter lokma-i penîr ü piyâzı isrâf-ı ‘azîm ‘add itmekle reh-güzer-i mevâşîde müsâdif oldugı revs-i behâyimden iltikât-ı dânehâ-yı şa‘îr ile gelû-yı tama‘-senci memlû ve sîr itmek makâmında idi (Çaldak 2010: 455).
Günümüz Türkesiyle
Öldürülmeye layık alçak, cimri bir tüccar, para sayan eli dirhem ve dinar biriktirmekten geri kalmayan, ömründe kırık bir kalbi gönül alma sargısıyla sarma zahmetinde bulunmamış, ne hayır tarlasına bir buğday tanesi bağışlamış ne de kurallara uygun biçimde çare tuzağının altına kuşlar için tane atmış, ne sadaka ne de zekat vermişti. Açgözlü adamın cimriliği o kadar aşırıydı ki eli boş açların emellerini yerine getirip onlara yiyecek içecek şeyler ve armağanlar vermek şöyle dursun, kendisi bile vücudu için gerekli yiyeceklerle karnını doyurmaz, peynir ve soğan yemeyi dahi büyük israf sayar; hayvanların yolunda rastladığı tezeklerdeki arpa tanelerini toplayarak açgözlü boğazını doldurur ve doyururdu.