İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra, dünya güçler dengesinde yeni siyasi değişiklikler olurken, sömürgelerde de önemli gelişmeler meydana gelmeye başladı. Bunun sonucunda da sömürge imparatorlukları yıkılarak, yerlerine o güne kadar çoğunun adı siyaset alanında duyulmamış olan devletler kuruldu. Kısa süre içinde kurulan bu devletlerin sayısı, 1945 yılına kadar var olan devletlerin sayısını geçti. Bunda, sömürgeci devletlerin savaş sırasında yıpranmaları ve eski güçlerini kaybetmeleri önemli rol oynadı ise de; asıl büyük etkiyi, sömürgeci devletlerin egemenliği altındaki toplumlarda gelişen ulusçuluk (milliyetçilik) hareketlerinin hızlı güçlenmesi yaptı.
İkinci Dünya Savaşı sırasında, Asyalı ve Afrikalıların birçoğu, Mihver Devletlerine karşı ulusların bağımsızlığı ülküsü adına çarpıştı. Savaşa katılanlar zafer kazanmış, kurtuluş düşüncesini benimsemiş olarak yurtlarına döndüler. Bunların ve öğrenimlerini Avrupa'da yapanların bağımsızlık için çalışmaları, sömürgelerde, sömürgecilere karşı güçlü bir akım meydana getirdi.
1945 yılında, harita üzerinde de olsa, dünyanın büyük bir bölümü sömürge olarak Avrupa'ya bağlı görünmekteydi. Fakat, sömürgecilerin bunları ellerinde uzun süre tutabilmeleri, özellikle bu bölgelerde meydana gelen ulusçuluk, toplumların uyanması ve dünya siyaset alanındaki gelişmelerden dolayı, oldukça zordu. Bunun diğer nadenleri de; altı yıl süren İkinci Dünya Savaşı'nda Avrupa'nın bütün üretimini ve zenginliğini harcamış olması ve bir çöküntü içine düşmüş bulunması, bu arada dünya kamuoyunda toprak ilhaklarının iyi karşılanmamaya başlanmasıydı.
Bunların sonucu olarak 20. yüzyılın başlarından itibaren, sömürgelerde gelişen ve gittikçe güçlenen ulusçuluk akımı; İkinci Dünya Savaşı'nın sömürgeci devletlerde meydana getirdiği yıpranmadan da yararlanarak, 1945'ten sonra pek çok ulusun bağımsızlığa kavuşmasına, yeni devletlerin kurulmasına ve sömürgeciliğin yıkılmasına neden oldu. Bu süre içinde sömürgeci devletler, kendilerine bağlı olan sömürgelerin bazılarının bağımsızlıklarını âdeta tek taraflı tanırken, diğer yerlerde bağımsızlığın kazanılması uzun ve çok sert mücadeleleri gerektirdi.
1. Güney Asya'daki Gelişmeler:
a. Hindistan - Pakistan:
Hindistan Yarımadası'nda, sömürgeci İngiltere'nin egemenliğine karşı ilk hareketler, İngiltere'de okuyan Hint aydınlan tarafından başlatıldı. 20. yüzyılın başlarında, yerel yönetimlerde Hintliler söz sahibi olmaya başladılar. Hindistan'ın kurtuluşunu sağlama çalışmaları, 1917'de Gandhi (1869-1948)'nin ortaya çıkması ve ulusçuluğun daha da güçlenmesi ile hızlandı.
Gandhi, bağımsızlık mücadelesini sessiz bir savaşla, protesto yöntemleriyle yürütmekten yanaydı. Örnek olarak, İngiliz mallarını boykot etme, "Silahsız itaatsizlik" kampanyaları gibi... İngilizler, Gandhi'nin siyasi düşüncelerinden ve giriştiği hareketlerden dolayı, onu birçok defa hapse attılar. Ancak Gandhi, her hapse girişinde açlık grevi yaparak, bütün dünyanın dikkatini üstüne çekerek, hapisten kurtuldu. İngiltere, gelişen olaylar üzerine, 1935 yılında Hindistan'a yeni bir anayasa verdi. Bununla, eyaletlerde bütün yönetim yetkileri Hintli yönetilcilere ve bakanlara bırakıldı, 30 milyon kadar Hintliye seçim hakkı tanındı.
Bu sıralarda Hindistan'daki Müslümanlar da, Hindu egemenliğinin kültürlerini ve özgürlüklerini zedelediğini ileri sürmeye ve Hintlilerden ayrı bir devlet kurmak istediklerini belirtmeye başladılar. 23 Mart 1940'da Lâhor'da toplanan "Müslümanlar Birliği Cemiyeti Kongresi", Hindulardan tamamen ayrı bağımsız bir Pakistan Devleti kurulmasını kararlaştırdı. Bu hareketin önderliğini ise Muhammet Ali Cinnah yapmaktaydı. İngiltere, Hindistan'daki bu bağımsızlık hareketlerini yıllarca oyaladı ve İkinci Dünya Savaşı'nda da Hintlilerden geniş ölçüde asker alarak yararlandı. Savaştan sonra, 1945'te, Anayasa yapılmasını, Kurucu Meclis kurulmasını ve Pandit Nehru başkanlığında da bir geçici hükümet kurulmasını kabul etti. 1946'da, Hint Yarımadası'nda Hindistan ve Pakistan adlarıyla iki bağımsız dominyon kurulmasını kararlaştırdı. İngiliz Parlamentosu, hükümetin bu kararını 18 Temmuz 1947'de onaylayarak yürürlüğe koydu. Bunun üzerine İngilizler, 14 Ağustos 1947'de, Hint Yarımadası'nın kuzeyinden askerlerini çektiler. Bu suretle, Hindistan'ın Müslüman çoğunluğa sahip bölgeleri, İngiliz Uluslar Topluluğu (Commonwealth) içinde ve dominyon statüsünde Pakistan adıyla bağımsız bir devlet oldu. Ancak bu devlet, Kuzey Hindistan'ın Doğu ve Batısında, birbirlerinden çok uzakta bulunan iki bölümün birleşmesinden meydana geliyordu. (Pakistan'ın bu durumu 1971 yılına kadar sürdü. Bu tarihte, Pakistan ile Bangladeş olmak üzere iki ayrı devlete ayrıldı).
İngiltere, 15 Ağustos 1947'de de, Hint Yarımadası'nın diğer bölgelerinden çekildi. Böylece Hindistan bağımsızlığını kazandı ve İngiliz Uluslar Topluluğu'nun bir üyesi oldu.
b. Seylan ve Birmanya:
İngilizler, Seylan'ı 18. yüzyılın sonlarında ele geçirmişler ve 1815'te de sömürge olarak imparatorluklarına katmışlardı. İngiltere, bu ülkeye 1931'de bir anayasa ve genel seçim hakkı verdi. 1947'de bağımsızlığını tanıdı. Seylan, 1956'da bir cumhuriyet oldu ve İngiliz Uluslar Topluluğu'na üye olarak katıldı.
Birmanya, 19. yüzyılın başlarında İngiliz ticaret kumpanyalarının (şirketlerinin) etkisi altına girmiş, 1848'de İngiltere'nin Hindistan'a bağlı bir sömürgesi haline getirilmişti.
Birmanya'da 1939'dan itibaren İngiltere'ye karşı bağımsızlık taraftarları mücadeleye başladılar. Bunlardan bazıları Japonya'ya kaçtı. 1942'de ülke Japonya'nın işgali altına girdi. Japonların sert yönetimi karşısında Birman-yalı bağımsızlık taraftarları, bu defa Hindistan'a sığındılar. Bunlar, 1945'te İngiliz orduları ile Birmanya'ya döndüler. 4 Ocak 1948'de yürürlüğe giren bir anlaşmayla Birmanya, İngiliz Uluslar Topluluğu'nun dışında, bağımsız bir devlet haline geldi.
c. Fransız Çinhindi:
Fransızlar, Çinhindi'nin doğusuna, yani Vietnam, Laos ve Kamboçya' ya 19. yüzyılın ortalarında yerleşmeye başlamışlar ve 1884'te ülkenin işgalini tamamlayarak egemenliklerini kurmuşlardı.
Vietnam'da Fransızlara karşı bağımsızlık hareketleri ilk defa 193O'da başladı ve bundan sonra da devam etti. Ancak, Fransızların karşı koymasıyla ülkenin durumunda bir değişiklik olmadı. İkinci Dünya Savaşı sırasında Japonya burayı işgal etti. Bu arada Vietnam'da Komünist Partisi kuruldu. Japonya, Mart 1945'te, Vietnam'daki Fransız yönetimine son verdi. Ancak, aynı yılın Ağustos ayı içerisinde Japonya'nın yenilgiyi kabul etmesi üzerine, burada bir boşluk meydana geldi.
Fransa, savaştan sonra eski sömürgelerini, bu arada Çinhindi'ndeki Vietnam, Laos ve Kamboçya'yı yeniden kontrol altına almak için harekete geçti. Bunun üzerine, 1946'dan itibaren Fransızlar ile Vietnamlılar arasında büyük bir mücadele başladı. Fransızlar, Amerika Birleşik Devletleri'nin yardımına rağmen büyük kayıplara uğradılar ve bir sonuç elde edemediler. Bunun üzerine Nisan 1954'te; Amerika Birleşik Devletleri, Fransa, İngiltere, Sovyetler Birliği, Çin Halk Cumhuriyeti ile, Vietnam, Laos, Kamboç temsilcilerinin katılmasıyla toplanan Cenevre Konferansı'nda, 20 Temmuz 1954'te, bir ateşkes anlaşması imzalandı ve ülke iki bölüme ayrıldı. Kuzeyde, Hanoi başkent olmak üzere Vietnam Demokratik Cumhuriyeti, güneyde ise, Güney Vietnam Cumhuriyeti kuruldu. Böylece Fransa bu bölgeden çekilmiş oldu.
Bu gelişmeler üzerine Amerika Birleşik Devletleri Güney Vietnam'ı desteklemeye başladı. Biraz sonra da Çinhindi'nde yeni ve büyük olaylar başladı. Özellikle 1965'ten itibaren gelişen ve dünya kamuoyunda büyük yankılar uyandıran Vietnam Savaşı, Nisan 1975'te, Amerika Birleşik Devletleri'nin buradan çekilmesine ve Saygon Hükümeti'nin Vietkong'a kayıtsız şartsız teslim olmasına kadar sürdü.
d. Malezya - Endonezya:
İngilizlerin, Doğu'daki önemli merkezlerinden Singapur, 1942'de Japonlara teslim olunca, Malezya da kısa zamanda Japon işgali altına düştü. Fakat bu, halk tarafından tepkiyle karşılandı. Japonya'nın yenilmesi üzerine, İngilizler yeniden buraya gelince 1948'de Malezya Federasyonu kuruldu. Fakat, Malezyalılardan sayıca daha fazla olan Çin göçmenleri bunu kabul etmediler ve bir ayaklanma başladı. Bunun sonucunda, Ağustos 1957'de, Malezya'da bağımsız bir devlet kurularak, İngiliz Uluslar Topluluğu'na alındı.
Endonezya, Mart 1942'ye kadar bir Hollanda sömürgesi idi. Bu tarihte Japonlar Endonezya adalarını ele geçirdiler. 1945'e kadar süren bu işgal sırasında, ülkede ulusçuluk hareketleri daha da güçlendi. Japonlar yenilgiden sonra iktidarı ve bütün silahları bunlara bıraktılar. 17 Ağustos 1945'te de, Sukarno liderliğindeki Endonezyalılar, bir cumhuriyet kurarak bağımsızlıklarını ilan ettiler. İkinci Dünya Savaşı sona erince, Hollandalılar adaları yeniden işgale başladılar. Bunun üzerine Endonezya ile Hollanda kuvvetleri arasında dört yıl süren savaş çıktı. Sonunda Hollanda, 2 Kasım 1949'da imzalanan bir and-laşmayla Endonezya'nın bağımsızlığını tanıdı. Bunun arkasından 15 Ağustos 1950'de Endonezya Cumhuriyeti kuruldu.
2. Ortadoğu'daki Gelişmeler:
Birinci Dünya Savaşı'ndan önce genellikle Osmanlı İmparatorluğu'nun egemenliği altında bulunan Ortadoğu, 1918'den sonra İngiltere ve Fransa'nın eline geçmiş bulunuyordu. Ancak, daha önce belirtildiği gibi, 20. yüzyılın başlarından itibaren bölgede, gelişen ulusçuluk hareketleri ve diğer nedenler sonunda, İkinci Dünya Savaşı'na kadar veya bu savaşın hemen sonrasında pek çok bağımsız devlet kurularak, sömürgeci devletlerin egemenliğine son verildi.
3. Kuzey Afrika'daki Gelişmeler:
19. yüzyılın birinci yarısına kadar, tümüyle Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde bulunan Kuzey Afrika; daha sonra çeşitli tarihlerde Fransa, İngiltere, İtalya ve İspanya'nın egemenliği altına girmişti. Ne var ki, bu devletler, daha başlangıçtan itibaren yerli halkın şiddetli tepkisiyle karşılaşmışlardı. Bölgede gelişen ulusçuluk hareketleri ise, ulusal bağımsızlık hareketlerini daha da hızlandırdı ve sonuçta bağımsız devletlerin kurulmasına yol açtı.
a. Tunus:
Kuzey Afrika'da bağımsızlık hareketlerinin ilk başladığı yerlerden biri Tunus olmuştur. 1881 yılından beri Tunus'u elinde bulunduran Fransa'ya karşı, ülkede ulusal bağımsızlık hareketi, 1932 yılında Habib Burgiba başkanlığında fiilen başlamıştır. Tunuslular, 1947'den başlayarak kademeli olarak bağımsızlıklarına kavuşmuşlardır. Sonuçta Fransızlar, 1956 yılında ülkeyi boşaltmak ve Tunus'u bağımsız bir devlet olarak tanımak zorunda kalmışlardı. Tunus Kurucu Meclisi, 1957'de de krallığı kaldırarak cumhuriyeti ilan etmiştir.
b. Fas:
19. yüzyılda, İspanya'nın ve Cezayir'e yakınlığından dolayı Fransa'nın etki ve işgaline uğrayan Fas'ta, yabancılara karşı mücadele 1910 yılında başlamıştı. Ancak, bu iki devletin, ülke üzerindeki egemenlikleri devam etti. Fakat gelişen ulusçuluk hareketleri Fransa ve İspanya'ya karşı sürdürülen girişimleri güçlendirdi. 1944'te yeniden ayaklanmalar oldu. 1947'de, Fransız Fası ve İspanyol Fası olmak üzere ikiye ayrılmış bulunan ülkenin birleştirilmesi istendi.
Fransa Mart 1956'da, bundan bir ay sonra da İspanya, Fas'ın bağımsızlığını tanıdılar ve ülkeden çekilmeye karar verdiler. Eylül 1961'e kadar da İspanyol ve Fransız birlikleri Fas'tan çekildi. Böylece Fas bağımsızlığına kavuşmuş oldu.
c. Cezayir:
Fransa, 1830 yılında Cezayir'i ele geçirmiş ve sonradan burayı anavatanın bir parçası olarak ilan etmişti. Bu bakımdan Cezayir, Fransa Birliği içinde denizaşırı bir il sayılıyordu. İkinci Dünya Savaşı'nın başlarına gelindiğinde, Cezayir'de bir milyon Fransız yaşamaktaydı. Pek çok Cezayirli de Fransa'ya yerleşmişti. Böylece Fransa, Cezayir ile çok sıkı bağlar kurmuş bulunuyordu. Nitekim, İkinci Dünya Savaşı sırasında, General de Gaulle, Fransa'yı Alman işgalinden kurtarmak için İngiltere'den Cezayir'e gelerek bir kurtuluş ordusu kurmuş ve bir süre mücadelesini buradan yürütmüştü. Bu orduyu meydana getiren birliklerde çok sayıda Kuzey Afrikalı asker de vardı. Böylece Cezayirliler, Fransa'nın kurtulmasında, Fransızlara büyük yardımda bulunmuşlardı.
Bunlarla birlikte, daha savaştan önce, Cezayirliler arasında ulusçuluk hareketi güçlenmeye başlamıştı. Bunlar, İkinci Dünya Savaşı'nın başında yıkılan Fransa'nın güçsüz kalması üzerine, bağımsız bir Cezayir devleti kurmak için harekete geçtiler.
Cezayirliler, 1945 yılında, bağımsızlıklarını elde etmek üzere Fransızlara karşı ayaklandılar. Fakat bu hareket bastırıldı. Bununla beraber olaylar sürdü. Fransa, 20 Eylül 1947'de kabul ettiği "Cezayir'in politik statüsü" ile bu ülkeye birçok özel haklar verdi. Ancak bu, ne Cezayirli Fransızları ne de yerli halkı memnun etti. Bu arada yerli halk örgütlenerek "Ulusal Kurtuluş Cephesi"ni kurdu. 1945'ten itibaren silahlı çarpışmalar çok kanlı bir durum aldı. Cezayirliler, 1958'de Mısır'da Ferhad Abbas başkanlığında Geçici Cezayir Hükü-meti'ni kurdular ve bağımsızlık hareketini sürdürdüler. Fransız Hükümeti'nin, Fransa'yı çok zor duruma sokan bu savaşı sona erdirmek için yaptığı girişimler, başarıya ulaşamadı.
Cezayir'deki bu gelişmeler, bu defa, Fransa'yı iç bunalıma sürükledi. Kendilerinin Anavatan tarafından terkedildiği kuşkusuna düşen Cezayir Fransızları, 13 Mayıs 1958'de ayaklanarak Cezayir'in Fransa ile birleşmesi ve General de Gaulle'ün iktidara gelmesini istediler. Ordu da bunları destekledi. Bunun üzerine General de Gaulle, olağanüstü yetkilerle bir süre için yeniden iktidara geldi. Arkasında da Cumhurbaşkanı seçildi.
De Gaulle; Fransız halkına, 6-8 Ocak 1961'de yapılan bir referandumla, Cezayir'de halkın geleceğini belirlemesi amacıyla referandum yapılmasını kabul ettirdi. 14 Ocak 1961'de çıkarılan bir kanunla da, Cezayir'de otonom bir hükümet kurulduğu açıklandı. Generalin bu girişimleri ve Cezayir liderleriyle yaptığı görüşmeler, Cezayir'deki Fransızlar ve Anavatan'daki bir kısım halk tarafından tepkiyle karşılandı. Bunlar, 22 Nisan 1961'de Cezayir'de yeniden hükümete karşı ayaklandılar. Fakat de Gaulle bu isyanı bastırdı.
18 Mart 1962'de, Fransa ile sürgündeki Cezayir Hükümeti arasında Evian Sözleşmesi yapılarak savaşa son verildi. Bununla, Cezayirlilere kendi geleceklerini tayin haki verildi. 8 Nisan 1962'de yapılan referandumla da, Fransa halkı, de Gaulle'ün Cezayir'e bağımsızlık verme planını kabul etti. Bundan sonra 1 Temmuz 1962'de, Cezayir'de bir referandum yapıldı ve halkın çok büyük kısmı bağımsız bir devletin kurulmasını istedi. Bununüzerine, 3 Temmuz 1962'de, Cezayir'in bağımsızlığı ilan edildi. Böylece uzun ve çetin bir mücadelenin sonunda Cezayir Devleti kurulmuş oldu.
d. Libya:
1912 yılında İtalya'nın yönetimi altına giren Libya, İkinci Dünya Savaşı sırasında Müttefik Devletler tarafından işgal edildi. Savaştan sonra Trablus-garp ile Bingazi İngiliz, Fizan ise Fransız yönetimi altına girdi.
Libya, 1949 yılında Birleşmiş Milletler'in aldığı bir kararla, Ocak 1952' de bağımsız bir devlet haline geldi. Kurulduğunda Krallık halinde olan Libya'da, 1969'da Cumhuriyet ilan edildi.
4. Afrika'nın Diğer Bölgelerindeki Gelişmeler:
Afrika'nın Kuzey bölgesinin dışında kalan yerler de; başta İngiltere ile Fransa olmak üzere, Belçika, İspanya, Portekiz gibi sömürgeci devletlerin egemenliği altında bulunuyordu. Belçika Kongosu, Portekiz Angolası, İngiliz Kuzey Rodezyası ve diğerleri gibi.
Afrika'nın bu bölgelerinde de bağımsızlık için hareketler olmuştur. Ancak bunlar, diğer sömürgelerden daha geç ve çeşitli tarihlerde meydana gelmiştir. Özellikle İspanya, Portekiz ve Belçika sömürgeleri en son olarak siyasi hareketlere girişmişlerdir. Bunda, sömürgeci devletlerin, sömürge halkına karşı izlediği katı yönetim ve bölgenin kalkınmasına olanak tanımamaları önemli rol oynamıştır. Bu da, bu sömürgelerde bağımsızlık hareketlerini oluşturacak düşünce akımlarının ve ortamın geç tarihlerde meydana gelmesine neden olmuştur.
Ancak, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra, değişen dünya koşulları ve gelişen olaylar sonucunda, siyasi egemenlikten çok ekonomik egemenliğin önem kazanması ve diğer nedenlerden dolayı, Afrika'nın siyasi haritası da değişmeye ve kıtada bağımsız devletler kurulmaya başlandı. Bunların sonucu olarak, başta İngiliz ve Fransız egemenliği altında bulunan birçok sömürge, pek büyük mücadeleye girişmeden bağımsızlığına kavuştu. Buna karşılık bir kısmı, bağımsızlığını kazanmak için yine uzun ve çetin mücadeleler yapmak zorunda kaldı. En son olarak; Kızıldeniz'in girişinde bulunan ve 115 yıldan beri Fransız sömürgesi olan Afars ve İssas'ın 26 Haziran 1977'de bağımsızlığının tanınması ve burada Cibuti Cumhuriyeti adıyla bir devletin kurulması üzerine de, Afrika'da bağımsızlığına kavuşmayan ülke kalmadı.